30 Aralık 2008

..SÖZÜN ANLATAMADIĞI..

Bayıldığım bir ressam var daha öncede bu blog da başka bir yazı konusu olmuştu* Akdoğan Topaçlıoğlu..

Uzun zamandır takibindeyim kendisini...bir gün resim bölümü mezunu kuzenime bahsettiğimde sınıf arkadaşı olduğu ortaya çıktı..ve telefonla irtibata geçtiğimizde ben de kendisine çizdiği resimlere olan beğenimi ifade etmiştim..nihayet 35'in üzerinde olan kişisel sergilerinden bir yenisini daha gerçekleştirdi ve benim resimlerine olan hayranlığım ve merakım tanışmayla nihayete erdi..

yine çok güzeldi sergideki tablolar kadın figürleri,atlar keçiler ve boğa temalı resimlere doyamadım..

Son söz..

"Sözün anlatamadığını renkler ne de güzel anlatıyor"

27 Aralık 2008

..MUTLULUK..



benim gibi değişken bir ikizler insanı için bu sorunun cevabı da değişken..
Mehtap’ın da yazdığı gibi mutluluk kavramı benim için de,
"Bugün söyleyeceğim her şey yarin anlamını yitirebilir korkarım.."

Değişmeyen tek şey “değişim” neticede bu dünyada..

Daha önceki yazılarımın birinde mutlulukla ilgili hoşuma giden iki* yazıyı* buraya kayıt düşmüşüm birinde demişti ki sevgili Mehtap
"Budizm'de huzur düşük mutluluk seviyesini temsil eder. Duragan oldugu kabul edilir.. Mutlulugu amaclamak ogretilir..huzur guzeldir ama bazen insani durdurur gercekten de..hic boyle dusunmus muydun?"

Biraz bakındım Budizm’e şöyle bir sözle karşılaştım:

“Bütün mutsuz olanlar, yalnız kendi mutlulukları peşinde koşanlardır. Bütün mutlu olanlar ise başkalarının mutlu olması için çalışanlardır.”

Ben sürekliliği olan şeylerden sıkılırım bu durumda mutlu olduğum şeyler tekrarlanırsa anlam yitirmesine uğruyor..bu zor insan olduğum anlamına geliyor..zor ama sıradan değil :)mutluluğun resmi bile çizilememiş ki o kadar kişisel o kadar insana ait bir durum...

yüzümde kocaman bir gülümsemeye neden olan farklılıklar beni sevindiriyor/mutlu kılıyor bu demektir ki ben sürprizli şeyleri seviyorum:

bir kitabın sayfasında karşına çıkan sarsıcıcı bir cümle..
yaşlı birinin hayat tecrübesini dinlemek..

bir canlının hayat bulmasını anlayamamak..

uçakta olmak;

sevdiğim gördüğüm/görmediğim yeni bir yere gidiyor olmak..

bahar ayları ağaçların tomurcuklanması çiçek açması kuru bir ağaç halinin zengin bir renk cümbüşüne dönüşüne tanık olmak,

deniz de olmak,
sahil de kumların üzerinde mavi denizi seyretmek,

kahkaha atmak,

kar seyretmek,

oğlumun kişiliğinin oturduğunu ve bedeninin şekillenmesini izlemek
sıradan bir gün ansızın mutlulukla neşeyle çok şık paketlenmiş ve özenle düşünülerek hazırlanmış bir hediye almak/vermek..

kocaman bir buket taze çiçekler,

sevdiklerimin fotoğraflarına bakmak,

nezaketli ve zeki insanlarla sohbet etmek,
bunlar benim mutluluklarım...

biraz da yaşamı ciddiye almak gerek, “yaşam” zaten getirdiğiyle götürdüğüyle nefes aldığın süre kadar değil mi ki;
son söz de Nazım Hikmet’in satırlarıyla…

“ yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile,mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,yaşamak yanı ağır bastığından.
Haydi mutluluk senin için nedir:deniz,imge,ünsal ve aytaç

25 Aralık 2008

..ŞİMDİ KOLTUĞUNUZA OTURUN,YASLANIN HAFİFÇE ARKANIZA VE..PERDE..


Daima farklı ve özel oyunlara imzasını atan oyun atölyesinin bu sene sahnelediği testosteron uzun süredir merakla beklediğim bir oyundu.. evin adamının DTCF'den arkadaşı testosteron'un yönetmeni Kemal'in yeni bir oyununu daha seyredecek olmanın keyfiyle Ankara'nın bu seneki yağan ilk karı eşliğinde salona gittik..okuldan hocaları Nurhan Karadağ ve diğer arkadaşlarımızla kahkahası bol bir akşamın tadı kaldı geriye..

uzun zamandır bu kadar gülmemiştim...
erkekleri!! erkeklerin gözünden seyretmenin keyfini yaşadım...

Kemal Aydoğan'ın özenli bir rejisiyle sahneye koyduğu Testosteron'da düğün hazırlıkları yapan bir çiftin nikahta son anda anlaşmazlığa düşmesi ardından kadının davetlilerden birini tercih etmesi ile başlayan olaylar ve düğünün yapılacağı restoranda yedi erkeğin cinselliğe, kadına, doğaya erkekçe bakış açıları birbirini izleyen entrikaları modern insanın dramı,olaylar silsilesi..
ve erkek egemen ideolojinin sonuçları!!..
Tabi ki bu ‘erkekçe’ bakışın faturası erkeklere ağır oluyor!
Kadınlar da anlıyor ki;
suçlu erkeler değil!! sadece testosteron..

24 Aralık 2008

..KAR/DAN..


Fotoğraf:http://kabartmatozu.blogspot.com/
Ankara kışının ilk karı düştü çatılara, ağaçlarımızın üstüne. yeni yıl heyecanı sardı içimi iyiden iyiye.karın ilk kartpostalını da aldım az uyuyan, çok çalışkan arkadaşımdan... biz haftalardır kahve içeceğiz beraber ama onun yerine sanal kayıtlar geçiriyoruz birbirimize.. buradan sana kocaman öpücük topitop Deniz

22 Aralık 2008

..NIETSZCHE/HAYAT..

Gidene kal demeyeceksin…
Gidene kal demek zavallılara
Kalana git demek terbiyesizlere
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
Yoksa değersiz olan hep sen olursun…

Düşün…
Kim üzebilir sensi senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu,
sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni,
sen hazır değilsen?
Kim yıkar,
yıpratır seni izin vermezsen?
Kim sever seni,
sen kendini sevmezsen?
Her şey sen de başlar,sen de biter..

Yeter ki yürekli ok,tükenme,tüketme,tükettirme
İçinde ki yaşama sevgini…
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz.

Öyle bir hayat yaşadım ki,cenneti de gördüm cehennemi de..

Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de..

Bazıları seyrederken hayatı en önden,kendimi bir sahnede buldum
Oynadım…
Öyle bir rol vermişler ki okudum,okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde hem kızdım hem güldüm halime..
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgalar da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin,
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.
Nietszche-Hayat

20 Aralık 2008

..MUTLULUK&HUZUR..

Kastamonu da tarafımızdan çekilmiştir..
MUTLULUK ANDIR
HUZUR EBEDİ

18 Aralık 2008

..SÜRPRİZ..

Posta kutuma gelen ilk yeniyıl kartım beni sevindirdi.Yaman'ın minik ellerinin yaptığı bu şahane karta ve kitap ayraçlarına sahip oldum..yaşamını,meraklarını,mutluluklarını keyifle takip ettiğim bu dünya şekeri çocuk sanki blogdan canlandı geldi..
Tekrar kocaman teşekkürler Yaman ve sevgili Annesi Aslı(berry)...

http://asliberry.blogspot.com/2008/12/noel-kartlar.html

14 Aralık 2008

..ILGAZ ANADOLU'NUN SEN YÜCE BİR DAĞISIN..

Planlanan hiç bir programı hayata geçirememek.. yine bir kez daha uzun vade planı yapmaktan vazgeç(me)mek ve hiç planda olmayan Ilgaz'a gitmek...
Kalabalık bir dost topluluğuyla karların içinde uzun uzun keyif yapmak..karda sucuk ekmek yeme ritüelini yerine getirmek uzun şömine başı sohbetlere sıcak şarapların eşlik ettiği uzun bir tatil geçirmek..


saat kulesi 1884-1885

kalesi,hükümet konağı,panoramik görünümü
Ilgaz'a çok yakın Kastamonu turu yapmak..kalesi,saat kulesi,muazzam el sanatlarını görmek..meşhur pastırmalarının bıçakla büyük bir süratle zardan ince dilimlenişine tanık olmak ardından tatlarına varmak..
Yemeli,gezmeli,dinlenmeli,yaşama yeni yeni insanların dahil edildiği daha nice başka tatil planları yaparak soğuk Ankara günlerine geri dönmek...

04 Aralık 2008

..AÇ KALMAMALISIN..

Kuzenimden gelen bir maille toprağın uzunca bir uykuya yatacağı bir dönemde kapıdayken kışın yiyeceksiz kalacak olan dünyamızı sesleriyle ve güzellikleriyle büyüleyen bizim yardımımıza ihtiyaç duyacakları bu zamanlarda onlar için yapılabilecek akıllıca bir duyarlılık..


Annem tam bir temizlik, tertip, düzen kadını olarak adını bile andırmazdı evde bizden başka bir canlının yaşaması fikrine...
Küçükken hatırlarım, kapı önünde kulaklarının ta derinliğinin göründüğü bir sokak ya da kapı önü kedisini beslerdi. Ama nedense ona ilgi duyduğunu mu yoksa sevdiğini mi demeli, hiç hissettirmezdi. Bende tam da bu sebeplerden dolayı sanırım, hayvanlara hep mesafeli olunmalı gibi bir duygu yerleşti...
Bir de hatırladığım; asla balık yemez, yemediği gibi eve de sokmaz, kokusundan nefret eder, evi de çok kokuttuğunu iddia ederdi. Biz yıllarca annemin bu adı konamaz nedensiz -bize göre- tavrı ve red edişleri yüzünden balıksız da kaldık... Babam bize tatillerde yedirirdi... Ama balık ve türevleriyle tanışıklık sadece bu kadarla kalınca ben de yıllarca balık yemenin keyfini bilemedim hâlâ da bilirim sayılmaz...
Annemin yaşamında yelkenlerini indirdiği tek biri var ki, o da Tutkun... Onun isteklerine karşı koymaya çalışsa da çoğu zaman yenik düşer...
Tutkun'un uzun uzun yalvarmaları karşısında dedesi ona bir tavşan getirdi... Ama red ediş sırası bende olmalı ki asla bir tavşanla ilgilenemeyeceğimi beyan ettim. Benim itirazım karşısında o titiz evinde kontrolü altında tutamayacağı hiçbir şeyi barındırmayan annem, o tavşana bir süre yarenlik etti... Bir süre sonra annemin onu severkenki ses tonu beni hep şaşırttı çünkü annem genellikle tavizsiz bir ton takınarak konuşurdu. Oysa bu tavşana inanılır gibi değil ama, tuvalet eğitimi bile vermeyi başardı... Çok sevimli ve çok kokan bu şeker tavşan tüm sevimliliğine ve de Tutkun'a olan zaafına rağmen, annemin kati kuralları ağır bastı ve evden bir süre sonra gönderildi...
Benimse yalnız yaşadığım dönemlerde birkaç beceriksiz tecrübelerim oldu kısa bir dönem kuş baktım ama asla elime bile alamadım..bir kez de balık besledim küvetin su dolu olduğu bir gün tüm iyi niyetimle kendini o küçük fanustan sonra okyanusta hisseder ve özgürce yüzün diye bıraktıktan yarım saat sonra o da tam bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı ve böylece başka bir canlının sorumluluğunu alma düşüncesi belirsiz bir tarihe kadar kapandı..

02 Aralık 2008

..İKİNCİ BAHAR..

Ah bu yalancı bahar havası..Nasılda kanıveriyor insan!! iki günlüğüne Antalya'dayım Allah’ım sanki bir süre orada yaşamamış hiç oraları bilmezmiş gibi her seferinde nasılda kanıveriyorum bu şehrin büyüsüne; Ankara'nın kışına inat tepedeki güneş içine alıveriyor insanı usulcacık sarıp sarmalıyor bırakmak istemezcesine..tamda yeni girdiğin depresyon havası birden toz bulutu gibi dağılıveriyor yerini sonsuz mavilik hafif bir meltem rüzgarına bırakarak..

uzun yorucu bir seyahat ama sevdiklerini özlemiş kavuşmanın keyfi var ucunda..yıllar sonra ikinci baharını yaşamak isteyen sevdiğimiz bir abimiz..bu özel gecesinde yanında olmak onu yürekten tebrik etmek gerek..ona tüm yüreğimle mutlu bir yaşam dilemek..elinde çiçeğini tutamayacak kadar heyecanlı beyazlar içinde harika bir genç kız..mutlu başlayan ve biten bir gece ömürlerinin talihi gibi olsunu dileyerek..



Dokunduğu her şeyi güzelleştiren estetik ve huzur veren bir arkadaşım var benim..daima insana yüzünü gülümseten güzel cümleler kurmakta cimri olmayan varoluş hamuru sevgiyle yoğrulmuş biri herkesin hayatında böyle bir tanıdığı olmalı diye düşündüğüm müstesna bir kadın..küçük bedenine boyundan çok daha büyük işler sığdıran zamanı tam kullanmayı bilen bunlar yetmezmiş gibi bir de her zaman sevdiklerine vakit ayırmayı bilen biri…yeni iş yerinde benim dönüş vaktimde kısada olsa ayırabildiğim zamanda sevgi dolu bir kahvaltı sofrası kurmuş... dakikaların su gibi geçtiği bu kısa zaman diliminde lezzetlerin yanında bol gülümsemeli bir zaman geçirmek..herşeye ve her yorgunluğa değiyor..


25 Kasım 2008

..İSMİYLE MÜSEMMA..

bigchefs
Hayatın belki de hiçbir zaman diliminde karşılaşma ihtimalinizin olmadığı biri ya da birileri ile önce satırları; ardından satırlarının arasına saklanan; kendisini keşfetmek, ardından da somutlaştırmak..
Rutin soğuk bir Ankara sabahında; kokusu evin her yerini sarmış günün ilk kahvesi ve kahvenize eşlik edecek tatlı niyetine şahane müziklerle tatlandığınız Power xl eşliğinde posta kutuna gördüğünüz “Yolum Ankara’ya düştü; zamanlamalar uyarsa tanışalım mı?” teklifi gününüze başka, bambaşka bakmanızı sağlar..Hani şu karşı koyamadığınız şahane dumanı üstünde bir kahvenizin yanına da ilk kez tadacağınız bir kekin damağınızda bırakacağı ilk aromalı lezzeti gibi şiddetle merak içine girersiniz..
Uzunca bir süredir,sanki gizlice okunan günlükleri ve ondan gizlice senin okuduğun ortaya çıkmış hal şaşkınlığı gibi meraklar iyice depreşir gün yüzüne çıkıverir..
Gelecek kişi; içinden deniz geçen şehirde yaşar ve bir zamanları da Ankara da geçmiştir... Gelecek planlarını Ankara üzerine kurarken hayat onu denizi olan şehre sürüklemiş… Kendisine son şeklini kazandırdığı okulunu ve bu şehrin dinginliğine veda etmesi de uzun sürmemiş.. Kaptırmış oralara kendini şimdi bir yabancı gibi bakarken Ankara sokaklarına, mekanlarına…
Burada ki hep ürkmüş hep mesafeli davranmış uzaktan uzağa bayıldığı içinden denizin geçip gittiği İstanbul'a..Ama o şehir ki onun çok sevdiği bir sürü arkadaşını alıvermiş içine ve bir daha da bırakmamış...İşte bu şehrin kadını gelmiş Ankara’nın kendi halinde az biraz daha sonra yaşamının tümünü geçirmeyi hayal ettiği, içinden deniz geçmese de olağanüstü Laciverti olan Akdeniz’in en güzel şehri Antalya da gönlü olan bu kadına...
İyi de yapmış...
Bu aralar telaşı bol, üzüntüsü ve hüznü yakasında olan bu şahane insanla kesişmiş yolları.. uzun uzun konuşmuşlar Şili şarabı eşliğinde anlatmışlar satır aralarında ki kendilerini, sevdiklerini, sevmediklerini ve birbirlerini…zamanında elverdiğince soluksuz anlatmışlar... sevdiği bir sürü insanı kaptırdığı İstanbul da hasretle andığı Serpil'i Feriha'sı Hatice'si ve diğer onlarca sevdiği isimlere bir yenisi daha eklenip ardından el salladı..bir daha ki buluşma belki de içinden denizin geçtiği şehirde olur bellimi olur..

Sevgili İmge yine gel bu sefer telaşını,hüznünü silkelede gel..

24 Kasım 2008

..EĞİTİM GERÇEKTEN ŞART..


Eğitimin içinde olan,
destek veren;
herkese minnettarım...

20 Kasım 2008

..FAZLA SORU(N)LU BİR YAZI..


fazla gerginim

fazlasıyla sıradan her şey;

yapmak isteğim çuvalla şeye az istekliyim

ve

çok öfkeliyim...

12 Kasım 2008

..ANKARA DA ZAMAN..


Ankara'nın en zor yanlarından biridir, haftasonu açıkhava da yapılacak çok az şey bulunur... Ondandır belki de denizi bu kadar sevmem, yaşadığını hissettirir insana; hem yalnız kalmana olanak verir, hem de yalnız olmadığının hissettirir...

Yıllar evvel gidip bir daha nedense gitmediğimiz at çiftliğinde aldık soluğu... Havanın yumuşaklığı, her esintide, yaprakların hışırtısının eşlik ettiği sarı sonbaharın yazdan kalan enfes bir günüydü... Gittim asaletlerine her seferinde hayranlık duyduğum atları seyreylemeye..

11 Kasım 2008

..İKİ FİLM BİRDEN..

İki film izledim, bana oldukça iyi gelen biri; orta yaşı biraz geçmiş iki insanın huzuru birbirlerinde aramanın, iyi bir finalle biten filmi Sevgi Fırtınası diğeri Issız Adam bunda da daha genç iki insanın, tutku dolu beraberliği ve tam da metropol insanlarının yaşadığı acımasız aşklar ikisi de iyi film izlemeli insan ilişkilerine farklı bir bakış açısı yakalamak için..

08 Kasım 2008

..DEĞİŞEN BİRŞEY YOK İNAN..

Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır.Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
M.Kemal ATATÜRK



Ankara da yaşayanların kendini şanslı addedebileceği bir yerdir Anıtkabir.
Bugün değerli, saygın büyük bir toplulukla huzuruna çıktık.Orada olmak ayrı bir hissiyat.
Bizler ve diğer çoşkulu kalabalığın olduğu görünce insan diyor ki kendi kendine "Değişen birşey yok Atam inan ve huzur içinde yat"
Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk' ün ebedi istirahatgahı olan Anıtkabir, Ankara' nın orta kesiminde yer alır.Çok görkemli ve anlamlı bir yapıdır.
Türk Ulusunun O' na karşı duyulan büyük saygı ve minnettarlığının bir ifadesi olan Anıtkabir, Türkiye Cumhuriyeti' nin en anlamlı eseridir.

04 Kasım 2008

..DUMANI ÜSTÜNDE..


Ankara'ya nihayet açılan The House Cafe deyiz... haftasonu sabahı için, oldukça erken saatlerde güne başlayıp, çok yoğun geçecek bir gününü ilk programına, kahvaltıya yetişme telaşı ve birbirinden matrak, eğlenceli farklı meslek gruplarına sahip kızların yazdan kalan bu son sıcak günlerinden birinde objektiflere yansıyan sımsıcak gülümseyen yüzleri...


Yoğun ve tempolu geçen günün sonuna doğru; kendi sıcaklığını evine de aynı şıklıkta yansıtan bu huzurlu bahçenin ev sahibesinin zarif daveti ile birlikte, günün yorgunluğunu, kendimizi attığımız bahçe koltuklarına silkeledik usulca hep beraber...Zamanın hızla aktığı ve hafiften başlayan akşam soğuna inat içimizi ısıtan sımsıcak sohbetlere eşlik eden pizzalar yedik, ardından acımasız dedikodularımıza eşlik eden soğukla beraber bizi bizden geçiren buz gibi şaraplar içtik.. günün sonu elbette dumanı üstünde tüten falsız Türk kahveleri ve tatlıyla sona erdirdik..başka bir zaman diliminde tekrarını planlayarak güne ve dostlara veda ederken zihnimize sıkısıkıya yeniden hapsettik yaşanan anları...

30 Ekim 2008

..SENİ UNUTMAK MÜMKÜN MÜ?..

Ankara da son derece sönük geçen bir Cumhuriyet Bayramının ardından; bir grup insan her şeye rağmen, hala içi titreyerek bir ağızdan söyleyebiliyorsa bu memleketin marşlarını ve hala içimiz titriyorsa bu kan kırmızı bayrağa bakarken ve bir yürek hala umutlarımız tükenmeden yemek yiyebiliyorsak bu ulusun kadınlı erkekli insanları hepsi bir arada benim hala kocaman umudum var…

29 Ekim 2008

..MUSTAFA..


Fragmanlarını gördüğümden beri merakla, heyecanla, beklediğim film...
Film/Belgesel neyse ne filmin adının sadece Mustafa olması bile o kadar naif ki..

Yıllarca kitap satırlarında okuduğumuz bir kumandanın hayatının görsel hale gelmesi ne kadar da anlamlı ve de ne kadar geç kalınmış bir durum..

Can Dündar yapmış yapacağını yüreğine sağlık..

İzlemeli, izletmeli yaşadığı hayatı; kayıplarını, özlemlerine tanık olmak çok heyecan vericiydi...

..CUMHURİYET..

http://www.add.org.tr/
Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi, iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kağıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü. İhtiyar, zayıf bir kadındı. Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle: "Beni tanıdın mı oğul? Ben sizin Selanik'te komşunuzdum. Bir oğlum var; Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor. Siz O'nu alsınlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış. Ne olur bir kere de siz söyleseniz." Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle: "Oğlunu almadılar mı?" dedi. "Ben tavsiye ettiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş. Çok iyi yapmışlar. İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak..." Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu ve Atatürk adete coşku dolu bir sesle: "İşte Cumhuriyet'ten beklediğimiz netice" diyordu.
Hulusi Köymen

27 Ekim 2008

..SOHBET..

Evin adamı düzenli voleybol oynar..yahoodan da sürekli yazışırlar oraya yazdığı benimde paylaşmak istediğim bir yazı bu..Kendinden onlarca şey dinledim o gün ki konuşmayla ilgili ama satırlara dökme tembelliği içindeyim..Hala gerginim sanırım ondan...
Sen neden gitmedin böylesi bir sohbet kaçırılır mı derseniz malesef benimde kendime göre önemli bir toplantım vardı diyerek açıklama yapabilirim :(

Bugün Turgut (Özakman) hocamın (Bunu gururla söylüyorum.) Cumhuriyet gazetesindeki konuşmasına katıldım. En son 22 yıl önce, üniversiteden mezun olduğum yıl görmüştüm. Aradan geçen onca yıl kendisinden hiçbir şey götürememiş; aynı tatlı dili, kıvrak zekasıyla bir saat kadar konuştu...

Bizim ortak konumuz voleybol olduğundan, bu konuda söylediklerini sizlerle paylaşayım: Türkiye Cumhuriyetinin en büyük devrimlerinin başında kadın erkek eşitliğinin geldiğini söyledi. 1927 yılında bir kadınımız Fenerbahçe spor kulübüne giderek,
"Ben de voleybol oynamak istiyorum," demiş.
"Bizim bayan voleybol takımımız yok," demişler.
"Kadın erkek eşit değil mi? Ben de erkek takımında oynarım," diye diretmiş.
1930 yılına kadar Fenerbahçe voleybol takımı sahaya 1kadın ve 5 erkekle sahaya çıkmış...
İlginç değil mi?

Bir Galatasaraylı olarak bunu yazmak zoruma gitse de paylaşmak istedim...

26 Ekim 2008

..ÜÇ MAYMUN..

Dün Deniz'le Kabartma Tozuyla üç maymunu izledik..
Film tanıtımlarında;
"Gerçeği bilmek, görmek istememek, duymamak veya hakkında konuşmamak, kısacası “Üç Maymun”u oynamak onun var olduğu gerçeğini değiştirir mi?"
Ben de izlerken bloglarımızın kapatılması karşısında kaç maymun olmalıyız diye düşündüm durdum..

25 Ekim 2008

..ÖFKE..

ÇOK ÖFKELİYİM...
KARANLIKLAR İÇİNDEYİM...
HIRSIZLAR KISKANÇLAR AKLI KITLAR YOBAZLAR ELİMDEN BENLİĞİMİ ÇALMAYA VE ENGELLEMEYE ÇALIŞIYORLAR...
DÜN DE BUGÜN DE
"YAZANLARIN" KALEMİNİ KIRDILAR
"DÜŞÜNDÜKLERİ" İÇİN EZİYET ETTİLER...

18 Ekim 2008

..ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ..


Bazen öyle saatler geçer ki kişinin yaşamından; yaşadıkları zihnine sıkısıkı yerleşsin, sonsuz olsun, orada öylece kalsın ister, yaşadığın o saatlere tanıklık eden "o an" ve "o zaman".

Hızla akan saatlere ve akşamın karanlığına ayazda eklenince birazda şarabın etkisiyle farketmeden içine çektiğin bu soğuğun titretmeleriyle kendine gelip dostlara daha da bir sarılırsın sıkısıkıya, bu anlar sonsuz bu sıcaklıkta hiç bitmesin istersin masumca...

15 Ekim 2008

..YOK (SUL) LUK / YALNIZLIK..

Yoksulluğun bir rengi var mıdır?
Yoksulluk korkulu gözlerle bakmak mıdır?
Asıl yoksulluk "yalnızlık" olmasın?..

09 Ekim 2008

..TANRI-ÇA (LAR)..


Antalya müzesi çok kıymetli bir müzedir(de)ancak ben bu sene görmeyi akıl edebildim..Gerçi Antalya ve civarı zaten acık hava müzesi gibidir belki ondan diyerek avuntu yapmalı..

Kısaca bilgilenirsek:

Müzedeki tanrılardan Hera'nın dışında hepsi Aspendos'ta bulunmuş.1926 - 1982 yılları arasındaki kazı çalışmalarında çıkmış..İS II yy aitler..Tanrılar ve tanrıçaların kapladığı 2 ayrı salon var ve muazzam bir atmosfer..

Ben bu tanrıların kim kimin karısı ve çocuğu işin içinden çıkamadım... :)

İsterseniz:birde buradan okuyun..

- HERMES-MERCURIUS TANRI
Haberci tanrı ve yolcuların yardımcısı.
Zeus ile Maia'nın oğlu.
Efsanesi:Doğar doğmaz yürümeye başlar..Sporu da icat eden odur.

-APOLLON-APOLLO TANRI
Güneş ışığının tanrısı-şiiri,müziği ve diğer güzel sanatları temsil eder.
Leto ile Zeus'un oğludur.Artemis'in ikiz kardeşidir.Anadolu kökenli okçu bir tanrıdır.
Efsanesi:Daphne,tanrının kendisiyle birleşmesine izin vermez ve ondan kaçar.Apollon da peşine düşer tam yakalanacağını anlayana Daphne babası ırmak tanrısı Peneus'a kendini kurtarması için yalvarır.Babası da onu Defne ağacına çevirir.Apollon defne ağacını kutsal ağaç olarak benimser ve dallarından yaptığı çelengi başına takar.Ondan sonrada Apollon'un simgesi olur.

-NEMESIS TANRIÇA
Hata ve kibir tanrıçasıdır.
Gece tanrısı Nyks'ün kızıdır.
Efsanesi:Zeus Nemesis'e aşık olur.Ama Nemesis Zeus dan kaçmak için bir kaza dönüşür.Vazgeçmeyen Zeus,kuğuya dönüşerek Nemesisi ile birleşir.

- HYGIEIA TANRIÇA
Sağlık tanrıçasıdır.
Hekim tanrısı Asklepios'un kızıdır.Apollon'un oğlu olan Asklepios kızına hekimlik sanatını öğretir.Hygieia, yalnızca hasta insanlara değil,hayvanlara da bakar,hastalıklarına ilaç bulur.Dilimize yerleşen "hijyen"kelimesi tanrıçanın adından gelmektedir.

-ZEUS-JUPITER TANRI
Tanrıların tanrısı tanrıların babası ve kralıdır.
Doğal güçlerin hepsine egemendir.
Kronos'la Rhea'nın altı çocuğunun sonuncusudur.Kronos,yerini almalarında korktuğu için doğan her çocuğunu yutar.Bu yüzden Rhea son çocuğu Zeus'u Girit'te bir mağaraya saklar.
Zeus Hera ile evlenir.Zeus Hera ya sadık değildir her fırsatta aldatır.Zeus tanrılar kadar ölümlü kadınlarla da sayılamayacak kadar çok beraber olur.Zeus güzel bir delikanlı olan Ganymedes'e de aşık olur.
Zeus,krallık gücünü simgeleyen değneğini,insanlar arasında kime verirse o kral olur.Bütün krallar Zeus'tan doğma Zeus'tan yetişmedir.

- HERA-JUNO TANRIÇA
Baş tanrıça.
Kronos ile Rheia'nı kızı ve öbür Olymposlu tanrıların kardeşidir.
Babası Kronos diğer kardeşleri gibi onu da yutar ve sonra da kusar.Hera aynı zamanda kardeşi olan Zeus'la da evlidir.
Hera dırdırcı, inatçı ve kıskanç bir tanrıçadır.Zeus'un ihanetleri karşısında deliye döner onlara yapmadığını bırakmaz.Hele bu aşklardan doğan çocuklara Hera'nın en büyük düşmanıdır. Bunlardan ilk ve en ünlü kurbanı Zeus'un Alkmene'den doğma oğlu Herakles'tir.

-ATHENA--MINERVA TANRIÇA
Akılın bilimin ve Savaşın ve şehirlerin koruyucu tanrıçasıdır.
Zeus ile Metis'in kızıdır.
Efsanesi:Zeus doğacak çocuğunun kendisinden daha güçlü olmasından korkarak hamile karısı Metis'i diri diri yutar.Bir süre sonra başı sancılanır.Başından Athena çıkar.

-ARTEMIS-DIANA TANRIÇA
Avcı tanrıçasıdır.
Leto ve Zeus'un kızı.
Kardeşi Apollon güneşi kendisi ise ayı temsil eder.
Efsanesi:Aktaion kendisinin tanrıça Artemis'ten daha iyi bir avcı olduğunu iddia eder ve bu da yetmezmiş gibi tanrıçayı derede çıplak bir şekilde yıkanırken görür.Bu küstahlığa kızan tanrıça Aktaion'u bir geyiğe dönüştürüp onu köpeklerine parçalatır.

-TYKHE-FORTUNA TANRIÇA
Kader şans umulmayan başarı tanıçasıdır.
Efsanesi yoktur.

-APHRODITE-VENÜS TANRIÇA
Aşk ve güzellik tanrıçası
Zeus ile Dione'den doğmuştur.
Efsanesi:Topal tanrı Hephaistos ile evlidir.Şairler onun kocasını aldatmasını ballandıra ballandıra anlatmışlardır.Hephaistos karısını savaş tanrısı Ares ile yakalamıştır.


..MUTLULUK..


....mutluluk unutabilmek, ama aynı zamanda hatırlamaktır....

05 Ekim 2008

.....

Bolu-Mengen
Ah bu doğa vermeyi seven doğa...sonbaharın yaşanacağı ender güzellikteki yerlere günübirlikte olsa gitmek...yeşilin onlarca tonunu resmetmek zor, görmek gerek...bir rengin doğumundan ölümüne geçirdiği evredeki o şahane renk silsilesi yaşamak gerek...