31 Mart 2010

..SERSERİ MAYINLAR-İZLENMELİ..

Masal tadında kaldı zihnimde filmin pek çok sahnesi..Uzun süredir bu kadar samimi biraz da bizden matrak bir film izlememiştim..
İtalyan aile yapıları o meşhur kalabalık, çok konuşan neşe dolu İtalyan yemek masaları..
Film de en çok baba ve hala ve karakteri beni çok heycanlandırdı, bir de üstüne Akdeniz'e yakışır kıpır kıpır müzikler..
Finalde de Sezen Aksu şarkısı nasıl iyi geldi..
Filmin bir repliğini yaşam arşivime çiviledim bile,
"Başkalarının istediği hayatı sürersen, yaşamının değeri kalmaz"

28 Mart 2010

..UZAKLAR..


İnsanın hayatına kaç değerli insan sığar..
Tüm öfkelere rağmen kalbin kendi ritminde onun içinde attığını bilmek..
Kimi zaman çok ızdırap verse bile..
Onu çok sevdiğiniz halde yaşam başka türlü davranmanıza neden olsada.
Ve öylesine sevmek ki;
Belkide hayat boyu onu sevdiğiniz kadar kimseleri sevmeyeceğinizide bilmek..
Güle güle..

24 Mart 2010

..GEÇMİŞTEN BİR KOKU..


Yataktayım…
Odam sıcacık…
Öyle sıcak ki; az sonra okuluma giderken yüzümü ısıracak soğuğa inat keyfini çıkarıyorum sıcak yatağımın… Annem çoktan gelmiş, odamın perdesini aralamış bile, dünkü dualarımın tutuğunu bana göstermek istercesine…
Ben de gözlerimle aralamaya çalışıyorum tülü.
“Heyyooo!” diye içimden çığlık atmak geliyor. “Yaşasın kar yağıyor!”
Karlı bir Ankara sabahına, uyandım bile..
Nedensizce aklıma turuncu renk düşüyor; beyazla nasıl da yakışırlar birbirine; mesela kardan adama ne de yakışır turuncu renkli bir burun, tavşanlar mesela, çok beyaz, bembeyaz, işte onlar da çok sever havucu..
Yatakta debelenirken, “Hımm,” diyorum kendime. “Rengim de varmış benim, beyaz, kar, tavşan… Yok, havuç yani… Beyaz yani… Yok yok turuncu… Hımm… Karar veremedim, neyse sonra karar veririm ben de…” diyorum yataktan doğrulurken..
Hızlıca giyinmek zorundayım; ama önlüğümü sevmiyorum, çok siyah ve karanlık; ben korkusuz ve cesur bir çocuğum aslında, karanlıklardan korkmam…
Bir de çok şans sayarım sobalı evde yaşamı bilenleri..
Ben böyle bir evde büyüdüm; okul kitaplarındaki gibi bol ağaçlı, büyük bahçeli, iki katlı evimizde büyükannemin ve büyükbabamın da olmasını isterdim; bir de ocağın üstünde tüten çaydanlıklı bir oda hayal ederdim duvarları bembeyaz olan..
Annem, canım annem sobanın üstünde o bembeyaz ekmekleri kızartmaya başladı bile; nasıl da tanıdık, nasıl da kendinden geçiren bir kokudur bu! Annem ekmekleri hiç yakmaz, sıra sıra dizdiği pofuduk ekmekleri hep kararında kızartır, nasıl becerir, nasıl anlar hangi dakika ters çevrileceğini!?
O anne olduğundan mı bilirdi acaba?
Yoksa o bir büyücü müdür?
Bugün Salı, son iki saatin beden eğitimi dersi oluğunu anımsıyorum. Kardan adam yapacağız, bahçenin en büyük kardan adamı olsun diye çocukça bir telaş içine gireceğiz…Ve yine kocaman havuçtan burunlu, kömürden gözlü o halde beslenme çantama havuç da atmalıyım..
Çay bardaklarının içine konan kaşık seslerini duyuyorum, kahvaltı hazır demek ki, sıra hep aynıdır, annem insanı hiç şaşırtmaz..
O gelmeden ben yetişeceğim duam tuttuysa görevimin başına..
Bugün annemin sürprizli masasında ne var ki? Dün geceki kar duası gibi, bir dua daha etsem yine tutar mı ki?
Torpilli olsun diye yaz tatilinde mahallenin hocasından öğrendiğim diğer duayı belli belirsiz mırıldanmaya başladım. Son öğrendiğim duayı hep koz olarak kullanırım Allah’a; bu yaz başı ölen kedimizin de yanına gittiği söyledikleri Allah’a..Ve biraz da sesli mırıldanıyorum, belki duymaz, başka dualarla karışır endişesi ile…
“Lütfen Allah’ım, lütfen kahvaltıda sucuk olsun ama! Ama, ama pişirmesin…” diye biten bir dua…
“Dünden de şanslıyım ya, hep böyledir, birincisi tutarsa, ikincisi de tutar, diye düşünüyorum, yine içimi sevinç kaplıyor...
Kendinden emin bir kız çocuğu tavrıyla odamdan çıkarken, daha masaya bile göz ucuyla bakamadan, arkası bana dönük “Haydi kızım ablanı da kaldır, kahvaltı hazır!” cümlesiyle karşılaştım.
Yine şaşkınım!
Annem benim geldiğimi nasıl anladı?
Bu kadın büyücü mü?

Yine aynı nakaratla “Yüzünü yıka da gel ama!”
Evet, evet, bu kadın gerçekten bir büyücü…
Söylenenleri yerine getirmek için ablamın odasına yönelmeden masaya şöyle bir göz atıyorum. İşte demiştim tutar diye! Kardan adamın gözlerindeki kömür kahvesi gibi kopkoyu bir sucuk, on santim eninde kesilip ikiye bölünen, sonra özenle metal şişlere geçirilen, hazırlanmış sucuklar benim kızartmamı bekliyor! Bu kuzu gibi yatan sucuklar marifetli ellerimle sobanın açılık gözünden içeri sokulacak, kızarmaya başladığını kokusundan anlayarak ters çevireceğim ve kızardıkça düşen yağ damlalarını sesini sabırsızlıkla bekleyeceğim…
Her şeyi bilmiş bir kız edasıyla sekerek ablamın odasına giriyorum. Hızla sarsarak kaldırıyorum. O kadar sabırsızım ki! Az sonra ben de büyücü olacağım, ablamın, annemin, babamın sucuklarını nasıl da iştahla yediklerini seyredeceğim. Bu düşüncelerle ablamın odasını koşar adımlarla terk ederek banyoya yönelip yalapşap yüzümü ıslattım. Buz gibi su damlacıklarını havluyla kurutulmadan, yüzümden savrulan damlacıklara aldırış etmeden bir çırpıda masamdaki yerimi alıyorum…
Kömür gibi kızaran sucuğun kokusu, odayı kaplayan kızarmış ekmek kokusunu bastıracak tam da hayallerim gibi sobanın üstünde de çaydanlıktan gelen tıkırtılar, mis ekmek kokusu ve sucuğun dayanılmaz lezzeti.
Bu sabah…
Bu sözünü ettiğim sabah…
Bu sözünü ettiğim sabah çok yıllar önceydi ve ben davetkâr kızarmış ekmek kokusunu, sobalı evimizi, aile sofralarımızı, bir daha asla o tadı bulamadığım sucuğun lezzetini ve daha bir dolu şeyi anımsadım bu sabah…
Pencereden dışarıya şöyle bir baktığımda dışarıda sulu bir kar vardı; çocukluğumdaki karlardan çok uzak, sanki rengi bile beyaz değil...
Kendime elektrikli çay makinesinde bir demlik çay yaparken rejimde olduğumu anımsadım; iki yumurtayla omlet yaptım, attım tavaya, olmayan kızarmış ekmek kokusunu içime çeke çeke…

14 Mart 2010

..PINK FLOYD-TIME..


Pink Floyd - Time, Live
Yükleyen MovieFanQS. - Diğer müzik videolarına göz atın.

..ZAMAN..

Sıradan bir günü oluşturan anları sayarak

Zamanı parçalarsın, kolaycacık harcarsın

Doğduğun topraklarda bir parça toprağın üstünde dolanarak

Sana yol gösterecek birini, birşeyi bekleyerek.

**

Yoruldun eve kapanıp yağmuru seyretmekten ve güneşte mayışmaktan

Daha gençsin ve yaşam uzun, harcayacak vaktin var bugün

Ve bir gün bakmışsın ki on yılı bırakmışsın ardında

Kimse söylemez sana koşacağın yeri, başlama işaretini kaçırmışsın.

**

Ve koşarsın koşarsın güneşi yakalamak için ama güneş batmakta

Ve dolanmakta tekrar sana görünmek için

Güneş aynı güneş aslında ama sen yaşlısın artık

Bir nefeslik ömrün var ve bir gün daha yakınsın ölüme

**

Gittikçe kısalmakta yıllar, vakit bulamayacağız galiba

Tasarılar ya sıfır ya da yarım sayfa karalama

Umutsuzluğa sarılarak avarelik etmek İngilizlere özgüdür

Vakit geçti bitti şarkı, söyleyeceklerim bitmedi ama.

Albüm: Dark Side Of The Moon

12 Mart 2010

..BAHAR&KİRAZ&ANTALYA..


Bugün çiçekler açmış bir ağaç gördüm arabada hızla bir yerlere yetişirken bu yaşanan karmaşanın bitmez şehir halinde..
Bahar gelmiş dedim; bahar gelmiş, sonunda!..
Bir kiraz mevsimini; bir de baharı severim ki ve ben bu baharıda ıskalamak istemiyorum farkındalığı öğrenmeden kaçırdığım baharlar gibi..
Fark ederek yaşadığım diğer baharlar gibi doyasıya koklamak, dokunmak istiyorum yine doyasıya ve içine alıversin istiyorum tabiatın beni..
Ve ben bu baharın ilk merhabasını diğer bir sevdiğim Antalya da alsamda, bu bahar olamasada başka baharları artık Antalya da karşılamak istiyorum..
ŞİMDİ SEVİŞME VAKTİ
...Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem,
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu...
Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını,
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun
Oğlu bir şiir okusa Karacaoğlan'dan
Orhan Veli'den
Yunus'tan, Yunus'tan..
S. F. Abasıyanık

10 Mart 2010

..HESAP KESİLDİ..


Geçen yılın son günlerinde koca bir çınar devrildi ya hani,
Gelemeden kendime ardından başka bir çınarın dalı kırıldı ansızın..
Hiçlik duyguları var olma çabaları peşisıra takip etti birbirlerini..
Yapmam, almam, giymem, yemem dediğim bir sürü zinciri kırdım ben..
Kızlara asla giymem dediğim UGG siparişi verdim mesela
Arkadaşımın çok kariyerli bir işinden istifasınını şaşkınlığını yaşadım uzunca bir süre..
Diplerden nefret ederim ama çok diplerde dolandım bu süreçte,
Verdiğim kilolardan 2 sini geri aldım ardından
Aldığım kiloyu fazlasıyla verdim
Sonra verdiğimi bir daha aldım..
2 video izledim ki gözlerime inanamadım
Sağlığımı ihmal ettim
Yememe hiç dikkat etmedim

Konuklar ağırladım yeni düzende
Kuzime üzüldüm
Çok İstanbul'a gitmek istedim
En çok da Güney Afrika'ya
Ya da en azından bir uçakta olmayı diledim rotasına bakmadan
Antalya ve İstanbul çıktı kanatlandım gittim bende.

Döndüğümde aklım hala Antalya da kalmıştı,
Babam çağırdı yanına ama atlattım babamı
Çok dua ettim babama
Ama yetmedi, yetmedi yetmiyor!!
Babamı çok özleyeceğimi ilk kez bu kadar yakın bir duyguyla tekrar hissettim..
Konuşmadığım kadar çok konuştum ama en çok da dinledim..
Yaşamımda bir çok şeyi rafa kaldırdım..

Yeğenimin Nişan törenine tanıklık ettim çok mutlu oldum
Filmler izledim,
Mutlu olduğum sürprizli hediyeler aldım
Uzun uzun hastanede yaşam savaşı verenleri izledim
Bir bebeğin fotoğrafı kendimden geçirdi… Hoşgeldin Batu bebek..
Şişeler dolusu şarap içtim.
Yemekler yedim, gezdim, radikal değişimler geçirdim..
Defile izledim anlamlı ve keyifle
Sergilere gittim,
Çok şaşırtıcı anlara tanıklık ettim.
Yaratıcı yazarlık kursuna katıldım..
Unutulmasın diye hepsini zihin arşivinden blog arşivine kaldırdım..
Ve her şeyin hesabını kestim..
Bana göre kış bitti hoş geldin bahar..



Big Chefs-Filistin

Papsi Pub

Kuzilerimle sonu gelmez sohbetler değişmeyeceğim anlardır yaşamda..

Adı gibi Yakın olan güzeller güzeli kızımızın hindisini tattık keyifle..
Nezafet Özlütürk

Ruhumun dinlendiği resimlerin seyrindeki sohbetlerin kahkahalara döndüğü sergilere gitmek yaşamda saf oksijen almak gibi..

Liva-Çayyolu

Kilo mu o da ne? Mangalda cızırdattık etleri uzun saatler boyu..

Özlenen dostlarla İstanbul kaçamağı yapmak kısacıkda olsa..

Mutluluklara tanıklık etmek, gözyaşlarına hakim olamadan babamın mirası kocaman aileme..

Yoldan çıkmak, eğlenmek kendinden geçmek yeğenlerinle içten samimi..

Uzaklardan sürpriz yapıp gelen kuzenlerin çoşkusuna tanık olmak..

Sea Garden-Arma Balık evi-Nar Beach Bistro


Antalya da olmak kendini en iyi hissettiğin yer de kısacıkda olsa baharın gülen yüzüyle erkenden merhabalaşmak özlediğin arkadaşlarla doyasıya sohbetler etmek..
Çok özel insanla unutulmaz tatilderden biri olarak zihne kazımak her anı..


Arkadaş davetlerinde gerilmeden sarhoş oluncaya kadar içmek..

Özenle hazırlanmış şık sofralarda; dost yemeklerinin yerini kolay kolay ne doldurabilir?

Akşamdan başlayıp ertesi sabaha kadar masa da soluksuz sohbetler ve kendinden geçmeler saatler boyu..


Kadir'le değişim içine girsede yaşamlarımız hep meraklı ve keşfetmeyi sevdiğimiz gibi yeni yerler yeni tatlara devam..O da ben de heyecanla bulduğumuz, beğendiğimiz yerlere birbirimizi mutlaka götürmeye, tatırmaya ve de beraber gitmeye hem özen gösteriyoruz hem de seviyoruz..

Num Num da peşpeşe gelen Margaritalar ve sevgili İlkay'ın sonsuz enerjisiyle..
Yıldırım Mayruk Barbaros Şansal'ın "SES SİZ'SİNİZ" defilesi..Olağanüstü dikişi özeni ve estetiğiyle heyecan verici bir gösteriydi..

07 Mart 2010

..KESİŞME..

-Mehmet Çevik-Oyuncu
Yıllar önce bir iş arkadaşınızın, sonraki yıllarda hayatı paylaşmaya karar vereceğiniz kişinin hayatındaki en yakın arkadaşı olduğunu bilmeden başka başka paylaşımlar yaşamak..

Yine aynı yıllar içinde hayat arkadaşınızın yine aynı iş yerindeki yan odada oyunculuk yaptığını bilmeden hayatı kendi içinde başka yaşamlarla tüketirken kesişmeden bir süreç geçirmek..

Aynı koridoru paylaşıp, dip dibe odalarda hayatlar başka türlü akıp dururken..O zaman fark edemezken/etmezken bambaşka bir zaman sonra tam da yaşam kesitinizin içine oturuvermesi..

Yine yıllar sonra yaşam kararları bambaşka şekil alsada;
Bazen hayat gerçekten ....

05 Mart 2010

..OLMAZSAN OLMAZ..

Nıne filmi Newyork çeteleri ve Sol bacağım fimlerindeki oyunculuğu ve sinema duruşunu çok özel bulduğum Daniel Day-Lewis'in filmi olması bu filmi izlemek için çok geçerli bir neden benim için..Olağanüstü bir kadro ve görsellik ama sanırım daha da fazlası İtalya'nın yaşayan tarihi görsellikleri ve daha da fazlası müzikleri çok etkileyiciydi yaşam arşivimde önemli bir yapıt olarak kazındı..
Harem Bale
Emek verilmiş görsellikler, sınırları zorlayan bedenlerin müzikle beraber uyum içindeki gösterisi bana yaşamdaki bu sıradanlıklara en iyi gelen çözüm olduğuna karar verdim..
Olmasalar çok eksik kalırdım..
Ey sanat her şeyi hayata dönüştüren..
Olmazsan Olmaz..

02 Mart 2010

..GAP YEAR..


Durgun, aralıklar vermiş bir haldeyim tam da Mehtap'ın bana gönderdiği incelikli mailinde dediği gibi;

"Toprak altina giren akarsular gibi, daha uygun bir yerden yeryüzüne dönmek üzere.."

beklemedeyim..