30 Aralık 2008

..SÖZÜN ANLATAMADIĞI..

Bayıldığım bir ressam var daha öncede bu blog da başka bir yazı konusu olmuştu* Akdoğan Topaçlıoğlu..

Uzun zamandır takibindeyim kendisini...bir gün resim bölümü mezunu kuzenime bahsettiğimde sınıf arkadaşı olduğu ortaya çıktı..ve telefonla irtibata geçtiğimizde ben de kendisine çizdiği resimlere olan beğenimi ifade etmiştim..nihayet 35'in üzerinde olan kişisel sergilerinden bir yenisini daha gerçekleştirdi ve benim resimlerine olan hayranlığım ve merakım tanışmayla nihayete erdi..

yine çok güzeldi sergideki tablolar kadın figürleri,atlar keçiler ve boğa temalı resimlere doyamadım..

Son söz..

"Sözün anlatamadığını renkler ne de güzel anlatıyor"

27 Aralık 2008

..MUTLULUK..



benim gibi değişken bir ikizler insanı için bu sorunun cevabı da değişken..
Mehtap’ın da yazdığı gibi mutluluk kavramı benim için de,
"Bugün söyleyeceğim her şey yarin anlamını yitirebilir korkarım.."

Değişmeyen tek şey “değişim” neticede bu dünyada..

Daha önceki yazılarımın birinde mutlulukla ilgili hoşuma giden iki* yazıyı* buraya kayıt düşmüşüm birinde demişti ki sevgili Mehtap
"Budizm'de huzur düşük mutluluk seviyesini temsil eder. Duragan oldugu kabul edilir.. Mutlulugu amaclamak ogretilir..huzur guzeldir ama bazen insani durdurur gercekten de..hic boyle dusunmus muydun?"

Biraz bakındım Budizm’e şöyle bir sözle karşılaştım:

“Bütün mutsuz olanlar, yalnız kendi mutlulukları peşinde koşanlardır. Bütün mutlu olanlar ise başkalarının mutlu olması için çalışanlardır.”

Ben sürekliliği olan şeylerden sıkılırım bu durumda mutlu olduğum şeyler tekrarlanırsa anlam yitirmesine uğruyor..bu zor insan olduğum anlamına geliyor..zor ama sıradan değil :)mutluluğun resmi bile çizilememiş ki o kadar kişisel o kadar insana ait bir durum...

yüzümde kocaman bir gülümsemeye neden olan farklılıklar beni sevindiriyor/mutlu kılıyor bu demektir ki ben sürprizli şeyleri seviyorum:

bir kitabın sayfasında karşına çıkan sarsıcıcı bir cümle..
yaşlı birinin hayat tecrübesini dinlemek..

bir canlının hayat bulmasını anlayamamak..

uçakta olmak;

sevdiğim gördüğüm/görmediğim yeni bir yere gidiyor olmak..

bahar ayları ağaçların tomurcuklanması çiçek açması kuru bir ağaç halinin zengin bir renk cümbüşüne dönüşüne tanık olmak,

deniz de olmak,
sahil de kumların üzerinde mavi denizi seyretmek,

kahkaha atmak,

kar seyretmek,

oğlumun kişiliğinin oturduğunu ve bedeninin şekillenmesini izlemek
sıradan bir gün ansızın mutlulukla neşeyle çok şık paketlenmiş ve özenle düşünülerek hazırlanmış bir hediye almak/vermek..

kocaman bir buket taze çiçekler,

sevdiklerimin fotoğraflarına bakmak,

nezaketli ve zeki insanlarla sohbet etmek,
bunlar benim mutluluklarım...

biraz da yaşamı ciddiye almak gerek, “yaşam” zaten getirdiğiyle götürdüğüyle nefes aldığın süre kadar değil mi ki;
son söz de Nazım Hikmet’in satırlarıyla…

“ yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile,mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,yaşamak yanı ağır bastığından.
Haydi mutluluk senin için nedir:deniz,imge,ünsal ve aytaç

25 Aralık 2008

..ŞİMDİ KOLTUĞUNUZA OTURUN,YASLANIN HAFİFÇE ARKANIZA VE..PERDE..


Daima farklı ve özel oyunlara imzasını atan oyun atölyesinin bu sene sahnelediği testosteron uzun süredir merakla beklediğim bir oyundu.. evin adamının DTCF'den arkadaşı testosteron'un yönetmeni Kemal'in yeni bir oyununu daha seyredecek olmanın keyfiyle Ankara'nın bu seneki yağan ilk karı eşliğinde salona gittik..okuldan hocaları Nurhan Karadağ ve diğer arkadaşlarımızla kahkahası bol bir akşamın tadı kaldı geriye..

uzun zamandır bu kadar gülmemiştim...
erkekleri!! erkeklerin gözünden seyretmenin keyfini yaşadım...

Kemal Aydoğan'ın özenli bir rejisiyle sahneye koyduğu Testosteron'da düğün hazırlıkları yapan bir çiftin nikahta son anda anlaşmazlığa düşmesi ardından kadının davetlilerden birini tercih etmesi ile başlayan olaylar ve düğünün yapılacağı restoranda yedi erkeğin cinselliğe, kadına, doğaya erkekçe bakış açıları birbirini izleyen entrikaları modern insanın dramı,olaylar silsilesi..
ve erkek egemen ideolojinin sonuçları!!..
Tabi ki bu ‘erkekçe’ bakışın faturası erkeklere ağır oluyor!
Kadınlar da anlıyor ki;
suçlu erkeler değil!! sadece testosteron..

24 Aralık 2008

..KAR/DAN..


Fotoğraf:http://kabartmatozu.blogspot.com/
Ankara kışının ilk karı düştü çatılara, ağaçlarımızın üstüne. yeni yıl heyecanı sardı içimi iyiden iyiye.karın ilk kartpostalını da aldım az uyuyan, çok çalışkan arkadaşımdan... biz haftalardır kahve içeceğiz beraber ama onun yerine sanal kayıtlar geçiriyoruz birbirimize.. buradan sana kocaman öpücük topitop Deniz

22 Aralık 2008

..NIETSZCHE/HAYAT..

Gidene kal demeyeceksin…
Gidene kal demek zavallılara
Kalana git demek terbiyesizlere
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
Yoksa değersiz olan hep sen olursun…

Düşün…
Kim üzebilir sensi senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu,
sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni,
sen hazır değilsen?
Kim yıkar,
yıpratır seni izin vermezsen?
Kim sever seni,
sen kendini sevmezsen?
Her şey sen de başlar,sen de biter..

Yeter ki yürekli ok,tükenme,tüketme,tükettirme
İçinde ki yaşama sevgini…
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz.

Öyle bir hayat yaşadım ki,cenneti de gördüm cehennemi de..

Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de..

Bazıları seyrederken hayatı en önden,kendimi bir sahnede buldum
Oynadım…
Öyle bir rol vermişler ki okudum,okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde hem kızdım hem güldüm halime..
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgalar da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin,
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.
Nietszche-Hayat

20 Aralık 2008

..MUTLULUK&HUZUR..

Kastamonu da tarafımızdan çekilmiştir..
MUTLULUK ANDIR
HUZUR EBEDİ

18 Aralık 2008

..SÜRPRİZ..

Posta kutuma gelen ilk yeniyıl kartım beni sevindirdi.Yaman'ın minik ellerinin yaptığı bu şahane karta ve kitap ayraçlarına sahip oldum..yaşamını,meraklarını,mutluluklarını keyifle takip ettiğim bu dünya şekeri çocuk sanki blogdan canlandı geldi..
Tekrar kocaman teşekkürler Yaman ve sevgili Annesi Aslı(berry)...

http://asliberry.blogspot.com/2008/12/noel-kartlar.html

14 Aralık 2008

..ILGAZ ANADOLU'NUN SEN YÜCE BİR DAĞISIN..

Planlanan hiç bir programı hayata geçirememek.. yine bir kez daha uzun vade planı yapmaktan vazgeç(me)mek ve hiç planda olmayan Ilgaz'a gitmek...
Kalabalık bir dost topluluğuyla karların içinde uzun uzun keyif yapmak..karda sucuk ekmek yeme ritüelini yerine getirmek uzun şömine başı sohbetlere sıcak şarapların eşlik ettiği uzun bir tatil geçirmek..


saat kulesi 1884-1885

kalesi,hükümet konağı,panoramik görünümü
Ilgaz'a çok yakın Kastamonu turu yapmak..kalesi,saat kulesi,muazzam el sanatlarını görmek..meşhur pastırmalarının bıçakla büyük bir süratle zardan ince dilimlenişine tanık olmak ardından tatlarına varmak..
Yemeli,gezmeli,dinlenmeli,yaşama yeni yeni insanların dahil edildiği daha nice başka tatil planları yaparak soğuk Ankara günlerine geri dönmek...

04 Aralık 2008

..AÇ KALMAMALISIN..

Kuzenimden gelen bir maille toprağın uzunca bir uykuya yatacağı bir dönemde kapıdayken kışın yiyeceksiz kalacak olan dünyamızı sesleriyle ve güzellikleriyle büyüleyen bizim yardımımıza ihtiyaç duyacakları bu zamanlarda onlar için yapılabilecek akıllıca bir duyarlılık..


Annem tam bir temizlik, tertip, düzen kadını olarak adını bile andırmazdı evde bizden başka bir canlının yaşaması fikrine...
Küçükken hatırlarım, kapı önünde kulaklarının ta derinliğinin göründüğü bir sokak ya da kapı önü kedisini beslerdi. Ama nedense ona ilgi duyduğunu mu yoksa sevdiğini mi demeli, hiç hissettirmezdi. Bende tam da bu sebeplerden dolayı sanırım, hayvanlara hep mesafeli olunmalı gibi bir duygu yerleşti...
Bir de hatırladığım; asla balık yemez, yemediği gibi eve de sokmaz, kokusundan nefret eder, evi de çok kokuttuğunu iddia ederdi. Biz yıllarca annemin bu adı konamaz nedensiz -bize göre- tavrı ve red edişleri yüzünden balıksız da kaldık... Babam bize tatillerde yedirirdi... Ama balık ve türevleriyle tanışıklık sadece bu kadarla kalınca ben de yıllarca balık yemenin keyfini bilemedim hâlâ da bilirim sayılmaz...
Annemin yaşamında yelkenlerini indirdiği tek biri var ki, o da Tutkun... Onun isteklerine karşı koymaya çalışsa da çoğu zaman yenik düşer...
Tutkun'un uzun uzun yalvarmaları karşısında dedesi ona bir tavşan getirdi... Ama red ediş sırası bende olmalı ki asla bir tavşanla ilgilenemeyeceğimi beyan ettim. Benim itirazım karşısında o titiz evinde kontrolü altında tutamayacağı hiçbir şeyi barındırmayan annem, o tavşana bir süre yarenlik etti... Bir süre sonra annemin onu severkenki ses tonu beni hep şaşırttı çünkü annem genellikle tavizsiz bir ton takınarak konuşurdu. Oysa bu tavşana inanılır gibi değil ama, tuvalet eğitimi bile vermeyi başardı... Çok sevimli ve çok kokan bu şeker tavşan tüm sevimliliğine ve de Tutkun'a olan zaafına rağmen, annemin kati kuralları ağır bastı ve evden bir süre sonra gönderildi...
Benimse yalnız yaşadığım dönemlerde birkaç beceriksiz tecrübelerim oldu kısa bir dönem kuş baktım ama asla elime bile alamadım..bir kez de balık besledim küvetin su dolu olduğu bir gün tüm iyi niyetimle kendini o küçük fanustan sonra okyanusta hisseder ve özgürce yüzün diye bıraktıktan yarım saat sonra o da tam bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı ve böylece başka bir canlının sorumluluğunu alma düşüncesi belirsiz bir tarihe kadar kapandı..

02 Aralık 2008

..İKİNCİ BAHAR..

Ah bu yalancı bahar havası..Nasılda kanıveriyor insan!! iki günlüğüne Antalya'dayım Allah’ım sanki bir süre orada yaşamamış hiç oraları bilmezmiş gibi her seferinde nasılda kanıveriyorum bu şehrin büyüsüne; Ankara'nın kışına inat tepedeki güneş içine alıveriyor insanı usulcacık sarıp sarmalıyor bırakmak istemezcesine..tamda yeni girdiğin depresyon havası birden toz bulutu gibi dağılıveriyor yerini sonsuz mavilik hafif bir meltem rüzgarına bırakarak..

uzun yorucu bir seyahat ama sevdiklerini özlemiş kavuşmanın keyfi var ucunda..yıllar sonra ikinci baharını yaşamak isteyen sevdiğimiz bir abimiz..bu özel gecesinde yanında olmak onu yürekten tebrik etmek gerek..ona tüm yüreğimle mutlu bir yaşam dilemek..elinde çiçeğini tutamayacak kadar heyecanlı beyazlar içinde harika bir genç kız..mutlu başlayan ve biten bir gece ömürlerinin talihi gibi olsunu dileyerek..



Dokunduğu her şeyi güzelleştiren estetik ve huzur veren bir arkadaşım var benim..daima insana yüzünü gülümseten güzel cümleler kurmakta cimri olmayan varoluş hamuru sevgiyle yoğrulmuş biri herkesin hayatında böyle bir tanıdığı olmalı diye düşündüğüm müstesna bir kadın..küçük bedenine boyundan çok daha büyük işler sığdıran zamanı tam kullanmayı bilen bunlar yetmezmiş gibi bir de her zaman sevdiklerine vakit ayırmayı bilen biri…yeni iş yerinde benim dönüş vaktimde kısada olsa ayırabildiğim zamanda sevgi dolu bir kahvaltı sofrası kurmuş... dakikaların su gibi geçtiği bu kısa zaman diliminde lezzetlerin yanında bol gülümsemeli bir zaman geçirmek..herşeye ve her yorgunluğa değiyor..