
Müzikleri beni benden götürdü.. Kardeş ülke yakınlığındanmıdır bilmem.. Kaçırılmayacak bir gösteri..
Tık: http://fizy.com/#s/1lxidx Mikis Theodorakis - Zorba

Hayata bam başka bakmamı sağlayan adamdır.. Şimdilerdeyse sevdiğim şehirde yalnız ama yine üretkenlikle yaşamını idame ediyor..

Abimin haklı yorgunluğu..
Bireyleri bir dolu; bol kardeşli, yeğenli, kuzenli şahane bir ailenin mensubuyum... Yakın ilişkiler içinde olan desteklerini birbirlerinin üzerinden esirgemeyen saygının ve sevginin ağır bastığı bir alilenin bir parçasıyım... Özel günlerimiz renkli, eğlenceli hafızalarda her daim mutlulukla anılan anlarla doludur... Bireylerin Ankara dışına dağılmamış hemen hemen hepsinin burada yaşadığı bu nedenlede kopukluklar yaşamamış bir ailedir benim ailem.. Ailenin en küçüğü ben olduğumdan bende sonra bir dolu yeğenimin aile kurma keyfine erişmiş yaştalar...
Bu bebek kış bebeği insanın içini ıstan, ısırmaklık, yemelik ve huzur dolu.. Annesi benim can Deniz'im ve kızı(n)mızı muhteşem yetiştirecek hiç kuşkum yok..
Yüzümde dolaşan tadımı kaçırmasına neden olan sol gözüm ardından sağ gözüm ardındanda diş virüsüm microbum adı her ne ise bayram tarihine denk geldi..
Nefes almayı en sevdiğin şehirde; yüzünü güneşe verip sonsuz maviliğe dalıp gidersin fondaki müziğe eski bir alışkanlık olan Türk kahvesiyle eşlik edip yıllarını geçirdiğin ve çok önemsediğin birinin satırlarında kaybolursun.. Kahvenden lezzetle bir yudum daha alır ve merakla yazdığı her satırda kendini, onu paylaştıklarını ararsın, bulursunda ardından bir kez daha okursun ve dergiyi usulca kapatır aldığın yere geri bırakırsın.. Kahvenden alacağın bir diğer yudumda kahvenin içindeki görüntünün şaşkınlığıyla afallayıp Akdeniz'in sonsuzluğunda uçuşan simurg kuşuna sen de usulca el sallarsın...
Kuzilerle kanatlandık..kutlayacak nedenlerimiz o kadar çok ki şükür..
Her yıl yinelemekten mutluluk duyduğum Ata ziyareti..Mensubu olduğum derneğin değerli kardeşleriyle..
Toprağımdan özel insanlarla bir arada bir pazar kahvaltısı yaptık..Bağların kuvvetine hep inanmışımdır..

Ardından bir film de geçen replik aklına geliyor.
“Ekmenin bir zamanının olduğu gibi,biçmesinde bir zamanının olduğunu”..
Yıl 94 Antalya da yaşadığım yıllar, kuzenimle tatile geldiler bana.. Yerinde duramayan cıvıl cıvıl bir karakter 1 haftalık tatil yapacaklardı bende 1 ay kaldılar.. Çok eğlendiğimiz keyif aldığımız bir dönem oldu.. Henüz liseden yeni mezun ve büyüme sancılarını çektikleri dönem.. O gün sevdim, yeride hep o sıcaklıkta kaldı yaşamımda.. Tatil sürecinde bir sabah uyandığımda Mimarlığı kazandığını ve paylaştığı ilk insan oldum..
Yataklarda GS mağlubiyetinden dolayı saatlerce ağlayan bir GS lı, şimdi boynuna FB atkısı alacak kadar duruma hakim; FB nin, GS daha iyi oynadığını kabul edecek kadar duyarlı bir Tutkun'la maç izlemek gelecek nesillerin fanatiklikten uzak bir dünya insanı olduğunun keyfini yaşattı bana.. Şaşırtı ve yine ben bayıldım.. Yeni, yineden hayran kaldım..
Tık: http://fizy.com/#s/1mfj0v Athena - Şanlı Fenerbahçe




Zaman dediğin şey sayılardan ibaret bir kavram çoğu zaman..
İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunu olan "Vahşet Tanrısı" esasında Zerrin Tekindor'a olan zaâfım nedeniyle tercih ettiğim bir oyun oldu.. Sezonun ilk oyununu böylece zevkle seyrettim.. Çoğu zaman yine zaâfımız olan çocuklarımız yüzünden nasıl da yolda çıkabildiğimizin biraz tahrikle nasılda kabalaşabildiğimizin canlı tanığı gibiydiler..
Kışla beraber kızlarla gelenekselleşen günün her hangi bir saatinde gelişen kahvaltı, yemek içmek, gezmek tozmak, illahiki dedikodu ;) ve hayatlarımızda olan bitenlerin trafiğide hız kazandı.. 
Yazdan kalma günlerin, denizsiz tekrarını yaşayalım istedik karasal iklimde.. Bir soluk yaşadık üç gün üç gece..Uzun keyifli kahvaltılar.. Uzun soluklu akşam yemekleri.. Tutkun'un Puntoyla gezileri, gece beraber uyumaları yaşamıma ayrı bir tat kattı.. Geldikleri rüzgarlada geri döndüler..
Yaşamım anlamı, değerlim, yarınım, umudum, kıyamadığım herşeyim..Babamsız ilk bayramım, meğer ne kıymetli bir duyguymuş insanın 40 senedir babasının yanında olma duygusu.. Kalmadı eskiden aldığımız tatlar bu malum herkesin bildiği, hissettiği ve olmalı da bu değişim sanırım her zaman diliminin bir işleyişi var nihayetinde..
Öncelikler farklılaşıyor zamanı kullanma tasarrufunda öyle yaşam hızla bireyselliğe kaymakta.. Olmasını çok istediğin bir şey olmuyor bir zaman sonra bir bakmışsın olmuş ama bir bakıyorsun ya eski değerinde istemiyorsundur artık ya da aslında o kadar da istediğin kadar değilmiş duygusu sarıveriyor her bir yanını..
Yada şimdi ki haliyle olmuyorsa bir nedeni vardır ve iyiliğinedir diye geçiştiriyoruz..
Yola çıkıyorsun her zamanki belirsizlikle nereye gitmeli bilemeden İstanbul mu olmalı? Bursa mı? yoksa daha sakin bir yerler mi derken Ankara ya en yakın deniz sahili Amasra kucaklıyor seni.. Boşalan Ankara'nın nereye kaçtığının canlı tanığı gibi araba plakalarından gördüğün 06 çokluğu.. Kapıdaki kışa inat son kez ayaklarını hırçın Karadeniz’e daldırayım diyen Amasra'nın her köşesini doldurmuş çoktan.. İyi de yapmış, balık yemenin iyi zamanı ama konaklayacak yer yok telefon açıyorsun gelen cevaplar hep aynı.. İnerken Amasra ya bu kadar araba günübirlikçi sanıyorsun halbuki yer bulamamaktan muzdaripmiş insanlar aklıda, gönlüde kalarak terk etmekteymiş meğerse sakince.. Restaurant kapılarında yer bekleyen onlarca insan balık ve meşhur Amasra salatası yemek için beklemede ve yine sakince.. Huzurlu bir yer olduğu buradan belli.. Bunca kalabalığın için bir dinginliktir gitmekte... Mevsimin ilk hamsisini indirirken midemize aklımız nerede geceleyeceğimizde! Üstümde bir ferahlık “Olmadı arabada yatarız” diyorum bildiğim tek şey bu sakinliği ve burayı terk etmemek.. Restaurantın çalışanını kafalamaya çalışıyorum evini açması için yetmezmiş gibi bana evlerinin manzarasından bahsediyor birazda küstahça.. Hadi diyorum "Tanrı misafiriyim ben neden olmasın?" olmuyor ikna edemiyorum buraları iyi bilen yeğenimi arıyorum medet umarak.. Bana tam da yemek yediğimiz yeri ve orada çalışan çocuğu tarif ediyor telefona ver diyor dönüyorum çalışan çocuğa “Bak diyorum seni nasıl kitledim”.. Konuşuyor uzun yıllardır arkadaşıymış meğer ne hoş bir tesadüf diyorum içimden.. Nihayet bir köy evinde misafir ediliyoruz..Biliyordum! diyorum halledeceğimizi biliyordum!.. Programsızlık gecemin uzamasını engelliyor geç olmadan misafir olacağımız köy evine doğru yol alıyoruz.. Bize el yapımı tatlılar ikram ediyorlar yatıyoruz.. Erkenden kalkıp ayrılıyoruz Amasra’ya dönmeden Çakraz’a gidiyoruz gözlemeli bir kahvaltı yapıyoruz “Hırçın bugün Karadeniz çok hırçın”.. Üşüyoruz, ama bir yandan da hayran hayran gülen yüzlü şirin ve duyarlı kasaba insanlarını seyrediyoruz.. Yeğenim "Geliyorum" diyor eşlik edeceğim.. Çakraz’dan, Amasra’ya dönerken buluşuyoruz kucaklaşıyoruz gezdiriyor akşama kadar.. Aynı restaurantta bu sefer çatı katında yiyoruz balıklarımızı, salatamızı erkenden de keyif için kadeh kaldırıyoruz hırçın Karadeniz’e ve kendimize..
Keyifle şeker tadında gün devam ediyor..Akşama doğru Zonguldak üzerinden Ereğli’deki evine konuk oluyoruz ev arkadaşı Ali’yle tanışıp uzun saatler sohbet ediyoruz.. Ali’yi anlatırken “Benden daha iyidir” ardından “Gün gelecekmiş teyzemi evimde ağırlayacakmışım” diyor nasıl da naif nasılda tatlılar.. Emre ve Ali’nin bekar evlerinde sabaha uzanan gecenin bir saatinde sabaha karşı yatağımdan kızarmış patates kokusuyla uyanıyorum evi bu kokunun sarması iyi hissettiriyor beni..Kararı mı oylamaya dönüyorum Ankara’ya sürenin bitmesine 15 dakika kala..
Kısa gibi görünen keyifli seyahattin yorgunluğu çöküyor final maçını izleyemeden yatağımda yeni kararsız adımların rüyasına dalıyorum..