24 Temmuz 2010

..SANKİ BUGÜN SON GÜNMÜŞ GİBİ..


Yeni bir tattoo yaptırdım aklım üçüncüde!
Kardeşimi, Defne bebeği ziyaret ettim bir bebek 40 günde bu kadar mı güzelleşir?.. Aklımı da bıraktım, kalbimi de!
Planlar yaptım, yaptım sonra bir yerde okudum;

"Bugüne dair iyi bir plan yap,yarına dair mükemmel bir plandan daha iyidir." diye..
Bende "Hayat bir gün, o da bugündür" diyen hayat akışıma devam etmeye karar verdim..

Amerika'dan arkadaşım geldi hiç değişmemiş şaştım, kararlılığını taktir ettim..
Yeni dişlerim için bir ay daha bekle ikazı aldım.. Alıştım mı e bu geçicilere uzun yıllar bekledikten sonra bir kaç ay daha nedir ki?

İlkay'ın gözlerinde ve sözlerinde yeni aşkının soluksuz izlerini yaşadım..
Oya'mın seyrinide, keyfinide kaptanlığınıda kendilerinin yaptığı yelkenli serüvenini dinledim..Şahane dolmalar eşliğinde..
Annemin biraz daha yaşlandığına kani oldum..
Uzun yollardan ablam geldi sesinde huzurunun tekrar yerinde hissettim..
Aklım
Tutkun da kalsada artık büyüdüğünü iyice bağımsızlaştığını anlamaya başladım..
Her şeyin aslında çok uzak olduğunu ama yakınımdada olduğunu fark ettim..
Hayatı çözmek için belli bir kıvama gelmek gereğinede iyice inandım..
Aklım bir de mor bir elbisede kaldı..

Sevdiğim bir arkadaşımın 80 lerini çoktan geçmiş annesinin ölümden korkmadığını, belki öbür tarafta hiç tanıyamadığı anne ve babasını görebilme umudunu göz yaşlarıma hakim olamadan dinledim..
Uzun zaman sonra Kadir'le hoş bir yemek yedim. Var olmak, varoluş üzerine geçen konuşmamızı onun gündemindeki yeni projeleri süsledi yine mutlu oldum heyecanını paylaştım, heyecanlandım ardından bir yer keşfettik.. Biralarımızı içerken bayıldık dans edenlerin incelikli bedenlerine..
Ve bir ay daha vedalaşıyor sanki hiç yaşanmamış gibi sessizce..

Tık:http://fizy.com/#s/1gqxlj Emre Aydın-Hoşçakal

23 Temmuz 2010

..MUTLULUK TAKLALARI..

DAĞINIK bir ev.

Belli ki arka planda da dağınık bir yatak var.


Kadını sırtından görüyorum.

Hafif öne eğilmiş.

Üzerinde ince askılı, kombinezon gibi siyah dekolte bir şey.

Ayaklarını serbestçe ileri uzatmış. Ayakkabı desen, tam vintage.

Yerde eski, çok eski bir kova.

Yine çok eskilerden kalmış iki alelade sünger.

Yuvarlak bir masanın ayakları çıkarılmış, üstü duvara yaslanmış.

Belli ki ya bahar ya hazan mevsimi temizliği var.

Her şey sıradan, her şey basit. Bir o kadın hariç.

Yüzünü görmeseniz, gözlerindeki ifadeyi, dudaklarına yerleşmiş manayı seçemeseniz de, o kadın farklı.

Arkasında dağınık bir yatak bırakmış her kadın gibi sırtından kendini seyrettiriyor.

* * *

Dün evdeydim.

Evi özlemişim.

Çocukluğumun, gençliğimin, İzmir’in rutubetli aylak öğleden sonralarını özlemişim.

Evde badana var, boyacılar çalışıyor.

Üzeri örtülmüş eşyaların arasında evimi seyrediyorum.

25 yıl ne çabuk geçmiş, gitmiş; giderken eski dolaplarda kalmış ne öfke, ne kin, hepsini alıp götürmüş.

Eskilere, 15 yıl öncesine dönüyorum. Yazılarımın logosundaki “Politika” kelimesini atarken nasıl mutlu ve umutlu olduğumu hatırlıyorum.

Kendimi siyasetsiz bir yazı hayatına hazırladığımı; rızkımı sadece insanlardan, keyiflerden, hüzünlerden, hayatın “şey”lerinden söz ederek kazanmayı hayal ettiğimi düşünüyorum.

Ne safmışım; ben onu bırakmışım, onun iki eli yakama yapışmış, hep öyle kalmış.

O kahpe siyaset, burnuma halka geçirmiş, beni hüzünlü bir dansçı ayıya çevirmiş.

Hep o çalmış, hep beni oynatmış.



Dağınık evin ortasında, “Hello” dergisine bakıyorum.

Madonna’nın Dolce Gabanna’nın yeni sezon çekimleri beni yine allak bullak ediyor.

Bir İtalyan kasabası, bir yemek masası.

Masanın etrafına her yaştan erkek oturmuş. Tek kadın o. Masanın kraliçesi.

Üzerinde göğüslerini açıkta bırakan siyah dantelli, dekolte bir elbise; göğüslerini siyah incecik bir tülle perdelemiş.

O incecik tül, Dante’nin Beatrice’si gibi, beni alıp, teşhirin saklı bahçesine sokuyor.

Sol elini sandalyenin koluna dayamış. Dayamış değil, sere serpe bırakmış. Davetkâr.

Başı da hafifçe havada, burnu da.

Kibirle gurur, cazibeyle tahrik arasında bir bakış; alenen, pervasızca “Ben kadınım” diyor.

Kendinden emin; “50’li yaşlarımı hayatımın en güzel yaşı haline kendim getirmişim” dercesine bir afra tafra.

Ama hepsi hak edilmiş. Hepsi ona yakışıyor.

Hemen yanı başında hünsa bir erkek.

Madonna, her yaşa, herkese, her ahlaka kafa tutuyor, efeleniyor.

Edip Cansever’in şiiri geliyor aklıma:

“Bir ruh mu bu kadın -Cemile-

Nereye değdirsem ellerimi

Masaya, perdeye, konsola

Onunkine değmiş oluyor biraz

İnatla çekiyorum. Ellerimi çoğu kez.

Gizlemem bundan.”

* * *

Madonna’nın fotoğraflarına bakıyorum ve o aynı duyguya bir kere daha iman ediyorum.

Kadının yaşı yok.

İyi ki yok.

İyi ki, her yaşını en güzel yaşına dönüştürebilen mükemmel bir simyacı o.

İyi ki o kadınlara tapan erkekler de var.

İyi ki onlar da böylesine mükemmel birer simyacı.

Seyretmeyi, tapınmayı, hayran olmayı, abartmayı biliyorlar.

* * *

Boyacılar çalışıyor.

Üstü örtülü eşyaların arasında dalıp gitmişim; çaresizce bir muhatap arıyorum.

Birisine seslenmek istiyorum; “Kurtar beni buralardan” diye bağırabileceğim meçhul bir adres soruyorum.

Bu görüntüler, bu hüzün bana “Serseri Mayınlar”ı, Ferzan Özpetek’i hatırlatıyor.

İşte adres o; hiç tanımadığım, hiç karşılaşmadığım bir insan.

Haykırmaya başlıyorum:

“Sevgili Ferzan, çağır beni bu İtalya’ya; Lecche’de bir masa kuralım, geceler boyunca konuşalım.”

Benim dünyam, insanların özgürce konuşabileceği, özgürce yazabileceği, özgürce kahkahalar atabileceği, özgürce ağlayabileceği; utanmadan, saklamadan, hüngür hüngür, zırıl zırıl ağlayabileceği bir dünya.

Madonna’nın idolü Anna Magnani. Ben de Marcello olmak istiyorum.

Siyah takım elbise, beyaz gömlekler giymek, siyah gözlükler takmak; “Danalar” gibi aylak aylak dolaşmak istiyorum.

Ne 12 Eylül’ün rövanşı, ne şundan ne bundan nefret.

İçimde ne kapanmamış bir hesap, ne mazinin kini, ne şimdinin öfkesi, ne yarına bırakılmış soğuk bir intikam şerbeti.

O insafsız yerçekiminden kurtulmuş, ana rahmine dönmüşüm.

O harikulade plasentanın içinde serbestçe uçuyorum. Mutluluk taklaları atıyorum.

Ve haykırıyorum: Arkadaş ben, Ben olmak istiyorum.

Sadece Ben...

Ertuğrul Özkök

23.07.2010

22 Temmuz 2010

..ADI ROMA..

Hayatıma bir tesadüf sonucu giren; dinamik ve olağanüstü kişiliğiyle ve zihnime iliştirdiği güzel cümleleriyle çokca mutlu olduğum; örnek alınası şahane kadın, en mutlu yaş yılın olsun bu yaş yılın sevgili Mehtap..
Dediğin gibi;
Yeni biri, yenilik demek. Kendini anlatmaya değer bulmak demek. Yeniden gardrobu gözden geçirmek, iyi pişirdiğin yemekleri hatirlamak, yeni masa örtüleri, yeni mumlar, güzel şaraplar..
Saate daha çok bakmak demek..
Ve de,
Hani senin şu çok sevdiğin şiirdeki gibi..
"Can cekişen aşkları da vurmalı, vurmalı ve sıradan bir intihar süsü vermeli.."
Tık: http://fizy.com/#s/1dlcar Leonard Cohen - In my secret life

14 Temmuz 2010

..40'IN ARDINDAN..

Aile keyfi; uzun kahvaltı sonrası sohbetler..
Hipokrat Cafe Hamamönü
Hipokrat Cafenin dolmalarını denemeli!.. Bir yandanda piyanodan gelen melodilere kaptırın kendinizi.
.
Big Chefs Filistin
Big Chefs Filistin de yemek,bira keyfi yeni yaşın ilk saatleri sevdiğin iki kadınla beraber..
Yılının iyi geçeceğini müjdeler gibi..
Sex and the City filmini en arka sıralarda buz gibi sogutulmuş şarapla izlemek.. Yeni yaşa uygun bir film seçilmesi tarafımdan manidar bulunsada!
Kadir ve Mehmet'le planladıkları Film senaryosunu ve sohbetlerine eşlik etmek.. Heyecan verici günlere tanıklık etmek yeni yaşımda..
Yaratıcı yazarlık kursumda, can arkadaşım Oya'mın sürpriz pastası.. Lezzeti ve arkadaşlığının onuru gibi bir yaş yılımın olması en önemlisi..
Kuzimin yemek sonrası her zamanki gibi doyumsuz bahçende dondurmalı, meyveli üstüne keyifi çay keyfi..
Balıkcıköy Filistin
40 Balık rakı tadında kutlandı bu yıl..Bol keyifli dilekler eşliğinde sevdiklerimle beraber..

Elimize doğan gördüğümde vurulduğum, sevdiğim hep seveceğimi bildiğim adamlar şimdi uzaklarda hayata ilk adımlarını atarken onlarla kadeh kalırmak ne hoş! Gençlik dünyalarını, heveslerini; doludizgin yaşam anlayışlarına tanıklık etmek ne büyük mutluluk.. Dağıtmak, geceyarıları Tunalı sokaklarının barlarında dans etmek, kopmak belkide dünyada sadece biz varmışız gibi...
Haftasonlarında kalmayıp hafta içide atmak kendini göl kenarına denizden uzak olmanın kederiyle belkide!
Kadir'in Ağaç Evleri
Ani bir kararla gitmek Antalya'da tanışıp elini ilk sıktığın, sevdiğin 18 yıllık arkadaşının konukseverliğiyle keyifli günler, saatler geçirmek.. Bir gece geçirmek için Olimposa gitmek Dünya kupası maçlarından birini dünyanın başka başka yerlerinde gelip aynı havayı soluduğun insanlarla kadeh kaldırarak şöyle bir göz atmak.. Kadirin Ağaç evlerinin atmosferini yaşamak Hangar da içip, Öküz (Bull) bar da sabahı karşılamak yaşamın arasıra tadlarından biri sanırım..

Bambus Club
Arkadaşının müdürlüğünü yaptığı Antalya'yı yaşayan ve orada uzun zamanlar geçirenlerin bolca anıları olan Antalya ve deniz sevdalılarına soluksuz günler geçirten Bambus Club de olmak belkide..


Özlediğim, ona her bakışımda nefesimin kesildiği; her seferinde hayretlere düştüğüm, hayranlık duyduğum işte yaşamın ta kendisi dediğin bir sevgiliyle havaalanın bir ucundan ona koşarak vedalaşmak.. Anne Antalya'dan dönerken onun uçağına dakikalar kala sarılmak, sarmaş dolaşmak olmak uçak geçikmesine bu seferlik öfkelenmeyip keyiflenmek ve onun ilk yalnız seyahatinin huzurunu, biraz da tedirginliğini yaşamak..
Yaşam böyle bir şey sanırım..
Sil Baştan!
Tık:http://fizy.com/#s/1ahpj4 Şebnem Ferah - Sil Baştan

12 Temmuz 2010

..YALNIZ DEĞİLİZ..

Senin gözlerinin aynından gördüğüm,hatırlarını sorduğum o sımsıcak toprağının insanlarıyla bir arada olmak ne büyük huzur.. Doğduğun o topraklarda verdiğin emekleri,soluduğun o havayı içime çekmek o insanlarla bir arada olmak ne büyük keyifti canım babam.. Her yerde gördüm seni ve yalnız olmadığının haberlerini aldım sanki ben.. Yüzlerce bizimle, seninle olmak isteyen insanların dualarıyla yemeklerimizi yedik seni andık tüm evlatların, torunların; torunlarının çocuklarıyla beraber..
Sen de bizi unutma olmaz mı baba?

Tık: http://fizy.com/s/102p6f#s/1agvxr Sezen Aksu- Gidemem

09 Temmuz 2010

..NEFES ALDIM..

Nefes aldım geldim..
Tık: http://fizy.com/#s/102p6f Gökhan Kırdar - Yerine Sevemem